26 Ağustos 2012 Pazar

sevgiliyle yapılan duygusuz son konuşma

"o sırada gökyüzünden bir örs düşse, ancak dokuz gün dokuz gece sonra varabilirdi yeryüzüne... ve tunçtan bir örs düşse yeryüzünden, ancak dokuz gün dokuz gece sonra varabilirdi gözbebeklerine."

kelimelerin boğazına düğümlendiği, içseslerin düşüncelerini kemirdiği, korkunç bir hiçlik halidir o an. daha bir kaç gün önce " her şeyimsin " diyen sevgilinin duyguları körelmiş, söylediği hissiz sözcüklerle midene kroşeler inmeye başlamıştır. sen, gururun delik deşik olduğu halde diline gelen öfke dolu sözleri içinde bastırırken, o, sözü ayrılığa getirmek için bahane sözcükleri bir araya getirip konuşmalarına devam eder. sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. " şapkayı alıp gitmek vardır. hem kolayca söylenebilir bu, hem de kolayca yapılabilir. mesele onu vestiyerden aldıktan sonra koyacak yer bulmaktır. `:özdemir asaf` sen, o şapkayı koyacak bir yer bulamayacağını bilirsin ama o.. içinden " lütfen iyi bir şeyler söylesin de bütün yaşananları unutalım " diye dua ederken, sevgili, bitse de gitsek tavırları içerisinde duygularını yerlebir eder. inanamaz, bu yabancı da kim dersiniz. o mudur size böyle yakınken bu kadar uzak olan, o mudur veda sözleri söyleyen.. 

' ayrılık bu, ölüm değil ya, geçer, üzülüp kendine eziyet etme, u-nu-tur-sun" der.. susar ve içinize gömülürsünüz. öyle de olur, onsuz elbette ölmezsiniz; ama inan kalbiniz kekeler..

--- `spoiler` ---
saatlerce konuşmak isterdim daha. bütün sözcüklerle konuşmak.
derin, sarsıcı cümleler bulmak isterdim.
özetleme gücü yüksek benzetmeler yapmak isterdim.
bugüne değin bütün öğrendiklerimi bir çırpıda anlatmak isterdim sana.
ama bir işe yaramayacak biliyorum.
ama hiçbir şey, hiçbir işe yaramayacak galiba.
sevgi her şeye yetmiyor. sevgi hiçbir şeye yetmiyor.
--- `spoiler` ---

demek ayrılacaksın benden. bu kez kararlısın ! peki unutabilecek misin ? 
yaşanan bunca şeyi hiç olmamış sayabilecek misin ?
bana öyle geliyor ki, evlensen bile kolay kolay unutamayacaksın beni
hiç kimse hayatını mahvetmiş olduğu insanı kolay kolay unutamaz.

ta başından beri kendine yediremediğin bir şey vardı bu beraberlikte. 
farkındaydım, geçer sanıyordum.
hepimizin atlattığı kimi böylesi dönemler olmuştur yaşantımızda.
kısa ya da uzun süren düşmanlık dönemleri yaşamışızdır.
biliyorum, benim varlığımda, seni tehdit eden, 
senin varlığını tehdit eden bir şey var sanıyorsun,
seni tükettiğimi, seni usul usul öldürdüğümü düşünüyorsun.
biliyorum, sevmek bir erkeği tehdit eden bir şeydir, bana bu yüzden düşmansın.

kaç defadır deniyorsun ayrılığı. kaç gün sürüyor? 
her defasında nasıl acılar ve nasıl daha da büyümüş sorunlarla geri dönüyorsun.
bunu her ikimiz de biliyoruz ve bedelini her ikimiz de ödüyoruz.

korkuyorsun, biliyorum. kendini bu korkulardan ayıklamak isterken ruhunu didikliyorsun.
ruhuna yapışmış, çünkü. biliyorum, seziyorum, bu kez daha uzun gideceksin.
sadece bana ve kendine daha uzun gidebileceğini, gidebildiğini kanıtlamak için
hatta gerekirse terk edebileceğini kanıtlamak için.
üç ay, beş ay, hadi diyelim üç yıl, beş yıl, en fazla on yıl diyelim.
peki sonra ? bir gün yine buraya dönmek isteyeceksin. 
o zaman ben burada olur muyum ? bıraktığın yerde olur muyum ? 
belki sesleneceksin bana, ses vermeyeceğim sana, duymayacağım seni.
ağaça, toprağa, suya karışacağım. 
kentin gürültüsüne, gecenin ışıklı sokaklarına karışmış olacağım
başka hayatlar tüketmiş olacak beni, başka çarşaflarda boğulmuş olacağım.
kendi yaramı yalamaktan kurumuş olacak dilim, istesem de ses veremeyeceğim sana.
yaralarımızı güneşe tutamayız bizler. gündüzleri saklanırız çünkü. 
örtünürüz. geceler ise güneşssizdir. 
yaralarımızla baş etmek yalnızca bize, o yorgun gücümüze kalmıştır.

şimdi gideceğim diyorsun. bir daha hiç dönmeyeceğim diyorsun. 
peki git, çek git, ama bir gün döneceksen-ki döneceksin!-çok yazık olur bana, günah olur.

ikimize de günah olur.

yeni bir ayrılığa, suskun gecen orman gecelerine dayanacak gücüm kalmadı artık.

ne gidebiliyorsun, ne kalabiliyorsun; 
ne gecede ne gündüzde bir hayat kuramıyorsun kendine.
dünyada bir yer edinemiyorsun. sancını bana da yaşatıyorsun üstelik.
benim hanidir üstesinden geldiğim, aşıp geçtiğim sorunları,
sıkıntıları bana yeniden yaşatıyorsun.
senin yüzünden bir kez daha yaşamak zorunda kalıyorum bütün onları.
beni üzerinden atlayıp geçtiğim şeylere yeniden sarıyorsun. 
beni anlamak yorgunu olduğum şeylerle yoruyorsun.

saatlerce konuşmak isterdim daha. bütün sözcüklerle konuşmak.
derin, sarsıcı cümleler bulmak isterdim.
özetleme gücü yüksek benzetmeler yapmak isterdim.
bugüne değin bütün öğrendiklerimi bir çırpıda anlatmak isterdim sana.
ama bir işe yaramayacak biliyorum.
ama hiçbir şey, hiçbir işe yaramayacak galiba.
sevgi her şeye yetmiyor. sevgi hiçbir şeye yetmiyor. `:murathan mungan` `:cenk hikayeleri`





çocukluktan kalan belli belirsiz imgeler

* o mahalle içerisindeki boş arsalar, çıkmaz sokaklar. 
* sürekli bahçesine topunu kaçırdığınız menopoz teyze, bıçakla kevgire dönen 3 katlı kames topun..
* babanın karne hediyesi olarak aldığı koca dişli kramponların, takımının forması.
* kaldırımlar. akşamlara kadar kıfayetlerini eskiterek oturduğun dingin, soğuk, mağruk kaldırımlar.
* güç bela gazete kuponlarıyla biriktirerek aldığın, merdivenin altından çalınan 18 vites bisikletin.
* gazoz kapakları.. yeni aldığın ayakkabıları yırtarcasına oynadığın gazoz kapakları.
* arife gününde annenin aldığı, çıkarmaya kıyamayıp beraber uyuduğun, bayramlık cırt cırtlı ayakkabın. 
* yükseklik korkusunu hiçe sayıp üzerinden inmediğin erik, 
yenidünya ağaçları, biriktirdiğin çam kozalakları.
* mahallenin geçmeye korktun tenha sokak araları. bakımsız yıkık evler.
* fotoğraf çerçevelerindeki gözlerinin içine içine bakan tuhaf insanlar.
* bisiklet kazaları sonucunda oluşmuş kesik ve yarık izlerin. kafandaki beş dikiş.
* başucunda oturup arkası yarınları dinleyip, 
sevdiğin parçaların nöbetini tuttuğun küçük kara kutu, radyon.
* memleketinin her bir yanına sinmiş portakal çiçeği kokuları.
* odun sobası yakan evlerin bacalarından tüten kara dumanlar. is lekeleri.
* beyaz benekli tişörtün, annenin ördüğü kırmızı yün kazağın, sürekli bir teki kaybolan yırtık çorabın.
* öğretmeninin, 40 kişinin hayran bakışları arasında 
alkış kıyamet içerisinde taktığı okumayı sökme kurdalesi.
* tozlanmış camlarına yazılar yazıp, kimi zaman kayıp düştüğün, 
yakıcı sıcaklıktaki güneş enerjileri.
* köşelerini kesip jeton yaptığın çinko çatılar.
* " gölgelerin gücü adına " aforizması. tahtadan yaptığın himen kılıcın. yonca evcimik bilezikleri.
* dut ağacı yapraklarıyla doluşmuş çikolata kutusu ve ipek böceği kozalakları.
* evin balkonundan serbest düşüşe bırakılan kaset bantları
* büyükbabanın eski yapılı taştan evleri, tahtadan kırık merdiven basamakları
* akşamüstülerin uğrak yer, çocuk parkımız. tahtaravalli, kaydırak, salıncak.
* çocukluğunun en güzel günlerinin geçtiği mahallen. kavgaların, oyunların, arkadaşlıkların..
* karıncasız çeken bir kanal bulur muyum diyerek boş arsalara doğru çevirdiğin televizyon anteni.

kaoslarım, girdaplarım, labirentlerim.. 
ve daha nice nice sanrılar, korkular, heyecanlar ve alışkanlıklarım..



biraz müzik lütfen